Hazırlayanlar; Av.Arb.Şükran Tavlaş, Av.Arb.Erol Koç

TESEV’in 25 Kasım 2016 tarihli Kadınların Adalete Erişimi için Arabulucuk Hizmeti Üzerine Bir Değerlendirme Panelinden  notlar

Bu panel için Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı – TESEV, Konya ve İstanbul’da saha çalışması yapmış ve bu konuda bir rapor hazırlamıştır. Adalet’e erişim alanında, toplumda en dezavantajlı gruplardan birinin kadınlar olduğu görülmüştür. Kadınların adalete erişiminde arabulucuk hizmetinin alternatif bir çözüm olabileceği ilk defa dile getirilmiştir.

Yard.Doç.Dr.İdil ELVERİŞ Konuşmasında;

Arabuluculuk, kanunlaşması öncesinde ve sonrasında Türkiye’de hep tartışma konusu oldu. Bu tartışmalar kimlerin arabulucu olabileceğinden; arabuluculuğun yargı sürecinden farklarının neler olduğuna ve en son da zorunlu olup olmaması gerektiğinden, zorunlu olacaksa hangi alanlarda ve nasıl olması gerektiğine dek pek çok farklı alanda yürüdü. Diğer yandan, Türkiye’de adet olduğu şekilde konuya dair önce hukuki meselelere kafa yorulması, arabuluculuğun bilinir ve kullanılır bir yöntem haline gelmesi sonucunu doğurmadı.

Bu raporla, aslında adalete erişim sorunları yaşayan gruplardan birisi olarak, kadınların arabuluculuğun özel bir hedef kitlesi olarak düşünülüp düşünülemeyeceği ve arabuluculuğun bu erişim sorunlarına nasıl katkı sunabileceğine dair bir tartışma başlatılmak istenmiştir. Rapor, arabuluculuğun yaygınlaşması için hem kamu hem de özel sektörde birçok girişimin olduğu, zorunlu arabuluculuk konusunun hem iş hukuku hem de aile hukuku bakımından gündemde bulunduğu bir döneme denk gelmiştir. Arabuluculuğun zorunlu hale getirilmesinin hem kadınlar hem de arabuluculuk hizmeti bakımından umuttan çok tehdit niteliği taşıdığı raporla vurgulanmıştır. Zira Türkiye’de kadınlara yönelik her tür şiddet ve ayrımcılık aile içinde üretilmezmişçesine aileyi yücelten ideolojik söylem ve bu konuda zorunlu arabuluculuğu yasaklayan hukuki yükümler yokmuşçasına devam eden savunu ve kamusal aymazlık, aile hukuku uyuşmazlıklarında hem kadınlar hem de arabulucuların güvenliğinin yeterince ciddiyetle ele alınmayacağı endişesini yaratmaktadır.

Öte yandan raporda arabuluculuk hizmetinin kadınların adalete erişimini kolaylaştırabilecek bazı fırsatlar sunduğuna da değinilmiştir. Örneğin, arabuluculuğun meslek sahibi ve girişimci kadınların iş hukuku alanında adalete erişimi için çeşitli olanaklar sunabileceği tartışılmıştır. Arabuluculuğun kadınların adalete erişiminde bir çözüm olabilmesi için siyasa önerileri de sunan bu kısa raporla gündemdeki arabuluculuk tartışmalarına ufak bir katkı yapılmak istenmiştir.

Arabulucuk Daire Başkanı Hakan Öztatar konuşmasında :

Arabulucuğun bir hak olduğunu, özgür insanın karar verme gücünü elinde tutan insan olduğunu, sorunu yaşayan kişinin üçüncü bir kişiden daha iyi bildiğini, altını çizerek mahkemelerdense kadınların arabulucuk sistemine başvurarak, kısa sürede sorunlarını çözebileceğini ifade etmiştir.

Arabulucuk yöntemi ile ilişkilerin devamlılık arz ettiğini, çatışma yerine anlaşma sağladığını ve husumeti kökten çözdüğünü özellikle belirtmiştir. Bazı üniversitelerde yeni yeni arabulucuk dersleri yüksek lisans ve doktora tezleri yer almaktadır. Bir dava ortalama 200 ile 400 gün sürerken, Arabuluculuk’ta bazen 1 saati en fazla da tek günde uyuşmazlık çözülmektedir.

Mahkeme yolu ile tek bir günde, hiç bir uyuşmazlığı çözemeyiz. Arabulucuk yönteminin en önemli özelliği olan gizlilik kadınlar için ayrıca bir önem arz etmektedir. Kadınların arabulucuk’a başvurmasında ekonomik sıkıntıları göz önünde tutularak adalet bakanlığınca adli yardım sistemine benzer bir çözüm getirilecektir. Türkiye’deki Sicil’e kayıtlı arabulucu sayısı; 1670 kadın, 1640 erkek olduğu göz önünde tutulursa, kadınların arabulucuk sistemine ne kadar önem verdiği ve bu alanda çalışmaya özenli olduğu ortadadır. Türkiye’deki arabulucuk derneklerinin 15 tanesının başkanı kadındır.

Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Dairesinin engelliler ile ilgili bir proje çalışması gündemde olup, onlar için de kolaylaştırıcı çözümler iletilecektir.

Avukat Habibe Yılmaz Kayar konuşmasında;

Kadınların aile hukuku ile ilgili boşanma, nafaka, tazminat, velayet ve diğer konularda sınırlı olarak sözleşme yapıp, anlaşmaları her zaman hüküm ifade etmemektedir. Evlenme sözleşmesi adı altında yapılan sözleşmelerin hüküm ifade edebilmesi ancak boşanma neticesinde alınan tazminata ilişkindir. Bunun dışında ziynet eşyaları, mal rejimi tasviyesi, mal paylaşımı gibi konularda icra edilebilirlik şerhi mümkündür.  Müşterek velayet konusu, çocuğun üstün yararı gibi konularda detaylandırılmıştır.  Hepimizin bildiği gibi, şiddet kesinlikle arabulucuk konusu edilemez.

Kadınların, Adalet’e ve Arabuluculara ulaşmada izlenebilecek en etkili yolun online danışma hizmeti olduğunu vurgulanmıştır. TESEV’in online hattına yaklaşık 8500 soru sorulduğu, 14700 cevap verildiği ve 74 milyon konu başlığı açılmasının göstergesi bize kadınların hukuki desteğe ne kadar ihtiyacı olduğunu göstermektedir.

Arabulucuk Sisteminde de kadınlara bu konuda eğitim verilerek, farkındalık yaratmak hedefimiz olmalıdır.

Arabulucu Avukat Birsen Atakan konuşmasında;

Şiddetsiz iletişim ve şiddetsiz eylem hakkındaki çalışmalarından kısaca bahsedip, Arabulucuk sürecin gönüllü, hızlı, ucuz, gizli bir süreç olduğunun altını çizmiştir. Ancak süreç sonunda ortaya çıkan belgenin kalitesini ve adilliğinin önemini vurgulamıştır. Süreç içerisinde tarafların eşit olmasını, eşit olmayan taraflar arasında adil bir sonuç sağlanmasını gerektiğini belirterek kadınlara yarar sağlayacak müzakere ortamlarından bahsetmiştir. Kadınların adalete erişimi önündeki en önemli engelin, cinsiyete dayalı ayrımcılık ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğidir. Öneriler:

Arabuluculukla ilgili karar alma süreçleri katılımcı olmalıdır

Kadın örgütlerinin arabuluculukla ilgili yapılmak istenen değişiklikler hakkında bilgilendirilmediği, görüşlerinin alınmadığı ifade edilmiştir. Oysa kadınların adalet arayışında başvurdukları bu örgütlerin arabuluculuk politikası ve uygulaması hakkında alınan kararlarda söz hakkı olması ve süreçlere katılımı, tabandan gelen ihtiyaçların dile getirilmesini ve konuya ilişkin daha sağlıklı çözümler sunulmasını sağlayacaktır ve böylece kadınların adalete erişimini kolaylaştıracaktır.

Arabuluculuk eğitimleri toplumsal cinsiyete duyarlı içerikle tasarlanmalıdır

Kadın ve kadın deneyimi yaşayan bireylerin hakları, yaşadıkları kültürel, ekonomik, sosyal eşitsizlikler/haksızlıklar ve farklı şiddet türleri hakkında arabulucuların duyarlı hale gelmesi için arabuluculuk eğitiminde bu yönde değişiklik yapılması kadınların adalete erişimini kolaylaştıracaktır. Eğitim içeriği özellikle aile arabuluculuğu alanında uzmanlık getirecek şekilde düzenlenebilir.

Şiddetin ayrıntılı tanımı yapılmalı ve her türlü arabuluculuk kapsamının dışında bırakılmalıdır

Arabuluculuğa yönelik en sık dile getirilen eleştirilerden birisi, kanunla kapsam dışı bırakılmış olmasına rağmen aile içi şiddet içeren uyuşmazlıkların arabulucu önüne gelme olasılığıdır. Türkiye’de kadınlara karşı farklı aile içi şiddet türlerinin gerçekleştiği, sadece fiziksel değil psikolojik veya ekonomik anlamda şiddet uygulandığı bilinmektedir. Ancak düzenleme ile fiziksel şiddet dışında geri kalan şiddet türleri görünmez kılınmıştır. Her ne kadar İstanbul Sözleşmesi bu mekanizmaların zorunlu hale getirilmesini yasaklamış olsa da, halihazırdaki uygulamalarda yukarda değinilen farkındalık eğitimleri verilmeden ve güvenlik sağlanmadan eşlerin bir araya konması birçok kadın cinayetine kapı açabilecek ve aile arabuluculuğuna daha baştan zarar verebilecek niteliktedir.

Arabuluculuk adli yardım kapsamına alınmalıdır

Yoksulluk kadınların adalete erişimi önündeki en önemli engellerden biridir. Her ne kadar arabuluculuk mahkemeye göre daha düşük maliyetli bir uygulama olsa da bu maliyeti de karşılayamayacak çok sayıda kadın bulunmaktadır. Arabuluculuk ücretinin de adli yardım kapsamına alınması, kadınların bu hizmeti daha yaygın olarak kullanmasını ve adalete erişimlerini kolaylaştıracaktır.

Arabuluculuk çok paydaşlı işbirlikleriyle yaygınlaştırılmalıdır

Eğitimsizlik ve bilgiye erişim kısıtları da yine kadınların adalete erişimindeki engellerdir. Arabuluculuk hizmeti ile ilgili özellikle eğitimsiz ve bilgiye erişemeyen kadınlar için onların uğrak yerlerinde sivil toplum ve özel sektör işbirlikleri ile bilgilendirme ve yaygınlaştırma çalışmaları yapılmalıdır. Arabuluculuk merkezlerinin adliyelerle sınırlandırılmaması, kadınların ulaşım engellerini de göz önünde bulundurarak mümkün olduğu kadar yerel ölçekte bu merkezlerin kurulması da yine kadınların adalete erişimlerini kolaylaşacaktır.

 

RAPORDAN BİR BÖLÜM:

Arabuluculuk Kadınların Adalete Erişimi İçin Bir Çözüm Olur mu?

Türkiye’de arabuluculuğun kadınların adalete erişime katkısına yönelik bu rapor kapsamında görüşülen kişilerle yapılan değerlendirmeler sonucunda genel olarak iki görüşün ağırlık kazandığı anlaşılmaktadır. Bir tarafta, arabuluculuğun taraflara karşılıklı müzakere fırsatı sunan yapısının kadınların hukuki arayışlarını güçlendirebileceğini savunan hukukçular bulunmaktadır. Bu görüşteki hukukçular, arabuluculuğun kadınların adalete erişimi açısından değerlendirilmesi gerektiğini düşünmektedirler. Diğer tarafta, kadınların yargı önünde ve adalete erişimde sosyal ve ekonomik yönden dezavantajlı konumları karşısında arabuluculuğun muhtemel bir katkı sunmasına mesafeli yaklaşanlar bulunmaktadır. Bu değerlendirmeye sahip kişilerin görüşlerinde, uyuşmazlık bu iddiayı içermese de şiddet gören bir kadını savunmasız veya yeterince korunaklı olmayan bir alana çekmenin sakıncaları ve bu çerçevede şekillenen kaygılar ön plandadır.

Bu iki bakış açısının da ortaya çıkardığı husus, kadınların adalete erişiminin iyileştirilmesi ile arabuluculuk arasındaki bağlantının nasıl kurulacağına ilişkin bir tartışmaya ihtiyaç olduğudur. Bu raporda biraz da buna yer verilmek istenmiştir.

KADINLARIN ADALETE ERİŞİMİ ÖNÜNDEKİ ENGELLER VE ARABULUCULUK

Kadınların adalete erişimini engelleyen hususlara karşılık arabuluculuğun ne gibi olanaklar sunabileceği aşağıda biraz daha detaylıca ele alınmıştır:

Cinsiyete dayalı ayrımcılık/toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusu kadınların adalete erişiminin önündeki en önemli engellerden biri olarak görülmektedir. Arabuluculuğun buna bir çözüm sunup sunmadığı özellikle kadınlara yönelik şiddetin bu denli yaygın olduğu bir ülkede en geniş yer ayrılan tartışmadır. Mahkemede yargıcın karşısındaki konuma kıyasla kadınların arabuluculuğun esnek yapısında kendilerini daha iyi ifade etme imkanına sahip olmaları, müzakere süreci ve bu sürecin doğası gereği katılımcı olması arabuluculuğun bu engeli kaldırabilecek en önemli ve en olumlu özelliği olarak görülmektedir. Arabuluculuk deneyimi olanlar, tarafların eşitliğinin ve arabuluculuk eliyle karşılıklı müzakere etmesinin ve kendi çözümlerini karşılıklı konuşarak bulmasının toplumsal barışın tesis edilmesinde, şiddet kültürünün azaltılmasında etkili olabileceğini ve bu anlamda mevcut yargı sisteminin eksikliklerine karşı bir alternatif oluşturabileceğini savunmaktadır.

Buna karşılık, şiddet gören bir kadının savunmasız veya yeterince korunaklı olmayan mahkeme dışı bir alana çekilmesinin sakıncaları ve bu çerçevede şekillenen kaygılar ön plana çıkmaktadır. Bu anlamda bazı kadın örgütleri arabuluculuğun, kadınları kamusal alandan, dolayısıyla yargıdan dışlayan bir devlet politikasının devamı olduğunu düşünmektedir. Bir diğer endişe ise şiddetin tanımının yapılmadığı ve fiziksel şiddet dışında geri kalan şiddet türlerinin bu sayede görünmez kılındığı bir ortamda arabuluculuğun istismara açık bir yöntem olabileceğidir. Nitekim, şiddete uğrayan kadınların kendine güven kaybı, korku gibi duygular yaşamaları nedeniyle süreçten beklenen yarar sağlanamayacaktır. Bu aynı zamanda arabuluculuğun her aşamasında bulunması gereken iradilik (rıza) açısından da sıkıntı doğurabilecek niteliktedir.

Diğer yandan, 14 Mayıs 2016 tarihli TBMM Boşanma Komisyonu raporunda da arabuluculuk, aile hukukuna ilişkin bir alternatif uyuşmazlık çözüm yolu olarak gündeme getirilmiş ve bu çerçevede öneriler sunulmuştur.  Komisyon raporu (ve rapora esas tutanaklar) incelendiğinde, Komisyon’un genel olarak aileyi, aile bütünlüğünün korunmasını önceleyen bir yaklaşımı olduğu görülmektedir. Anılan rapor içerisinde sık sık, ailenin toplum için önemi vurgulanmış, boşanma sayısındaki artışa ilişkin istatistikler vurgulanmış, bu şekilde boşanma, önlenmesi gereken toplumsal bir olgu olarak ele alınmıştır. Bu yaklaşım, adalete erişim ve kadının kişisel haklarının korunmasına ilişkin olarak kadın örgütlerinin Komisyon’un varlık sebebine ve oluşturulan rapor ile arabuluculuk da dahil olmak üzere getirilen önerilere karşı itiraz ve endişelerini destekler görünmektedir.

Komisyon’daki aile içi şiddet ve alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerine dair düzenleme ve Arabuluculuk Daire Başkanlığı’nın iş hukuku uygulaması ertesi aile hukukunda da zorunlu arabuluculuğu gündeme getirme isteğinin, İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ne aykırı olduğu da kadın kuruluşlarınca vurgulanmaktadır. Sözleşme’nin “Zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerinin veya hüküm vermenin yasaklanması” kenar başlıklı 48’inci maddesinin birinci fıkrası, “Taraflar bu sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil olmak üzere, zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm süreçlerini yasaklamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır” şeklinde düzenlenmiştir. Yine aynı sözleşmenin 56. Maddesinin 1.g. bendinde de “mağdur ve failler arasındaki iletişimin mahkemede ve kollukta, mümkün olduğu ölçüde önlenmesini sağlama” gerekliliği ortaya konmuştur. Bu anlamda Sözleşme uyarınca, şiddet iddiası olan durumlarda arabuluculuğun zorunlu olması yasaktır. Dahası kadınların ölüme en çok fiilen evi terk zamanı maruz kaldığı bilindiğinden, tarafları arabuluculuk için de olsa, bir araya getirecek bir süreci savunurken son derece dikkatli olunmalıdır. Bunun hem kadınların hem de arabulucuların ölümü ile sonuçlanabilecek ciddi bir mesele olduğu düşünülmektedir.

Yukarıda açıklanan hukuki ve fiili durum karşısında, alternatif ihtilaf çözümü önerisinin, kadının öncelikle yaşam ve diğer haklarının korunması bakımından daha planlı ve gerçekçi bir yaklaşım sergilemesi ve ilgili tedbir ve önerileri içermesi gerektiği vurgulanmaktadır. Gerçekten de, şiddetin yalnızca fiziksel değil aynı zamanda psikolojik ve ekonomik yönleri de olan toplumsal bir gerçeklik olması karşısında, arabulucuların konumunun hassasiyet taşıdığının göz önüne alınması lazımdır. Bu nedenle aile arabuluculuğunun sisteme dahil edilmesi halinde, mutlaka şiddeti tüm bu yönleriyle birlikte kavrayan ve kadını koruyacak tedbirlerin alınmasının zorunlu olduğu dile getirilmektedir. Arabulucunun bu konuda özel eğitim alması ve görüşmelerin güvenli yerlerde yapılması gibi konularda detaylı çalışmalara ihtiyaç bulunduğu belirtilmektedir.

Yoksulluk kadınların adalete erişimi önündeki bir diğer çok önemli engeldir. Arabuluculuğun maliyeti bakımından, arabulucular ve dernekler, olağan yargılama giderlerine kıyasla arabuluculuğun daha ekonomik bir çözüm ürettiğini düşünmektedir. Düşük maliyetin yanı sıra sürecin mahkemeye kıyasla daha hızlı işlemesi de yine dolaylı masrafları düşürebilecektir.

Özellikle iş kurmuş, girişimci kadınlar için yoksulluk sorun teşkil etmese de, işle ilgili ihtilafların çözümünde arabuluculuğun mali açıdan kadınlar için fayda sağlayabileceği düşünülmektedir. Girişimci ve meslek sahibi kadınların arabuluculuktan faydalanabilecekleri alanların tespiti için ortak toplantılar ve çalışmalar yaptıkları aktarılmıştır. Başlangıç aşamasında olan bu girişimler kadınların arabuluculuk hizmetinden yararlanabilmesi adına verimli bir alana işaret etmektedir.

Bugüne kadar sadece aile hukuku alanında danışmanlık veren kadın kuruluşları, kadınların iş hukuku alanındaki sorunlarını ve taleplerini karşılayacak mekanizmalar kurmanın kadın hakları açısından önemini dile getirmişlerdir. Meslek sahibi ve girişimci kadınların kurdukları kuruluşlar ise kadınların iş hukuku alanında arabuluculuktan nasıl faydalanabileceği konusunda çalışmalara dahil olmaya başlamışlardır. Bakanlığın da bu alandaki çalışmaları desteklemesi, yaygınlaştırması ve kadınların arabuluculuğa erişimini güçlendirmesi açısından önem taşımaktadır.

Ancak (mahkemede dava açmayı tercih eden kadınların, kendi içinde kısıtları da olsa16, adli yardım hakkı bulunurken), mevcut sistemde arabuluculuk hizmeti için adli yardım imkanı bulunmamaktadır.

Eğitimsizlik kadınların adalete erişimi önündeki bir diğer önemli engeldir. Arabuluculuk hizmetinde kadınların bilgilendirilmesi ve adalete erişimlerinde olumlu örneklerin oluşmasıyla, yaygınlaşmasının daha kolay olacağı düşünülmektedir. Eğitimi düşük kadınların yoksulluk oranının daha yüksek olması nedeniyle arabuluculuğun düşük maliyet ve hızının bir avantaj olabileceği düşünülmektedir.

Buna karşılık, iş akdinde işçinin, aile hukukunda kadının hukuken korunmaya muhtaç daha güçsüz olan taraf olduğu, bu nedenle aile hukukunda arabuluculuk uygulamasının, eğitim seviyesi düşük kadınların baskı görmesiyle sonuçlanma riskini taşıdığı da değerlendirilmektedir.

Mahkemelere ulaşımdaki zorluklar kadınların adalete erişimi önündeki bir diğer engeldir. Uygulaması henüz sınırlı olan arabuluculuk hizmeti için arabulucuların bir araya gelmesiyle arabuluculuk dernekleri açıldığı ya da yerel yönetimler ve sivil toplum örgütlerinin işbirliği ile arabuluculuk merkezlerinin kurulmak istendiği ifade edilmektedir. Bu merkezler sayesinde mahkemelere ulaşımda engeli olan kadınların adalete erişiminin artabileceği düşünülmektedir. Nitekim Beşiktaş Belediyesi nezdinde bir pilot proje olarak kurulmuş olan İhtilaf Çözüm Merkezi’nde, yedi aylık dönemdeki başvuruların çoğunluğu kadınlar tarafından yapılmıştır. Bunun hem belediye hizmetlerinin vatandaşlarca daha erişilebilir olmasıyla, hem de fiziksel yakınlıkla ilişkisi olduğu belirtilmiştir. Adliyelerde de arabuluculuk merkezleri oluşturulmuşsa da arabuluculuk merkezlerinin yaygın olarak adliyelerde yer alması –ki İstanbul’da sadece üç tane adliye bulunmaktadır- ve ihtiyacı karşılayacak kapasitede olmamaları eleştirilmektedir.

Bilgiye erişimde kadınların doğru bilgiyi zamanında edinmelerindeki kısıtlar adalete erişimlerini de engellemektedir. İhtiyaç sahiplerine arabuluculuk hakkında bilgilendirme yapmak ve arabulucu arama sistemi üzerinden arabulucu atamak amacıyla arabuluculuk merkezlerinin kurulması, Adalet Bakanlığı projeleri ile arabuluculuk merkezlerinin çalışma ve gayretleri sistemin erişilebilir hale getirilmesi bakımından olumlu karşılanmaktadır.

Diğer yandan, bazı adliyelerdeki merkezlerde görev yapan avukatların arabuluculuk eğitimi almadığı ya da arabuluculuk hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığı, merkezlerin işlevsel olmadığı, yurttaşların arabuluculuğa ilişkin yeterli bilgi sahibi olmadan arabulucu atandığı ve sürecin başlatılamadığı belirtilmektedir.

Mahkemelerde tercüme eksikliği kendini Türkçe ifade edemeyen kadınların adalete erişiminde bir engeldir. Arabuluculuk uygulamasında arabulucu tüm taraflarla iletişime girecektir. Müzakere süreci ve bu sürecin katılımcı doğası gereği arabulucunun tarafların dilini konuşuyor olması veya oturumda tercüman olması zorunluluğunun bu engelin aşılması konusunda yardımcı olacağı düşünülebilir. Avrupa Adaletin Etkinliği Komisyonu CEPEJ, altı pilot bölgede (Ankara, İstanbul, Kayseri, Mersin, İzmir ve Bursa’da) CEPEJ rehber ilkeleri ve CM/Rec (1998) 1 sayılı Aile Arabuluculuğu Tavsiye Kararı ile CM Rec (2002) 10 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Hakkında Tavsiye Kararı çerçevesinde arabuluculuk uygulamalarını incelemiş ve araştırmayı raporlamıştır. Raporda fiziksel engeli olan veya ana dili farklı olan tarafların, arabulucuya erişim konusunda dezavantajlı olmaması gerektiği belirtilmiştir. Bu tavsiyenin uygulanması halinde de yine arabuluculuğun dil engelini aşmaya yardımcı olabileceği düşünülebilir.